RUHUN KANATLANSIN YENİDEN IEF…
İzmir'in yeni nesil dijital platformu olarak yayındayız. Son yılların moda tabiri "Yeni Nesil"i başımıza kondurup çıktık yola ama benim yazımda eskiye duyulan, buram buram özlem kokusu var. Tarihine hayran olduğum, yıllarca Halit Kıvanç'ın onurlandırdığı açılış sahnesinin bana emanet edilmesiyle gururlandığım, şehrin göbeğinde olup cennetin köşesinde hissettiren İZFAŞ Kültür Park'ta çalışma şansına sahip olduğum, İzmir Enternasyonal Fuar'ına olan özlemimin tarifi yok. Büyüklerimizin anlattığı büyülü zamanlara denk gelmesem de ruhunu hep hissettiğim, İzmir'in adına yakışan Fuarı çok özledim ben. Sadece alışkanlık ve manevi duygularla kent kartları basıp basıp insanların akın ettiği, şehrimizin en önemli değerinden bahsediyorum. Kestane şekeri, pamuk helva, pişmaniye görmekten insanın şekerinin yükseldiği; tarihe şahitlik etmiş dev ağaçların altına traktör, iş makinası, tekne motorlarının konuşlandırıldığı; etrafına sülün gibi hosteslerin dikildiği, "Amma güçlü motor" ve benzeri cümlelerin havada uçuştuğu, pavyonların bir milyoncuya döndüğü İzmir Fuarı şimdilerde bir kalp sızısı. Buna şükür dedirten konserler de yok değil tabi. Şükür psikolojisinin Türkiye ekonomisine dayatıldığı günümüzde, insanımız çimlerde çiğdem çitleyerek sevdiği sanatçıları dünya gözüyle görebiliyor. Gerçi kent kartı basabilmenin bile lüks kategorisine girdiği günlerden geçiyoruz. Konuyu çok dağıtmadan isterseniz Fuarın tarihçesini bir hatırlayalım.
Fuar ilk olarak 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi’nde, “Bu şehre bir panayır yapalım, gelişen ülkemizin sanayi ürünlerini sergileyelim.” diyen zamanın beyefendileri tarafından planlansa da ülkenin mevcut imkanlarının elverişsizliği sebebiyle proje 1927 yılında Karataş bölgesinde hayata geçiriliyor. Ülke "Fuar" kavramına alışık olmadığı için o dönem panayır tanımlaması daha uygun görülse de maalesef istenen başarı yakalanamıyor ve proje 4 yıl daha öteleniyor.
Yıl 1932. Dönemin belediye başkanı Behçet Uz, panayırı günümüzde Swiss Otel’in yükseldiği alana taşıyor. Türk ve yabancı 515 kuruluş panayırda boy gösteriyor.
Ocak 1936'da Kültür Park'ın temeli atılıyor, aynı yılın eylül ayında ise Kültür Park'ın bile önüne geçecek bir sükseyle ses getiriyor fuar.
1950'li yıllarda ülke tek partili dönemden, demokrasiye geçişin sancılarıyla kıvranırken; Fuar, festival havasında varlığını sürdürmeye devam ediyor.
1960'larda Zeki Müren, Ajda Pekkan, Bülent Ersoy, Erkin Koray, Barış Manço ve nice yıldızın sahne aldığı, Yeşilçam filmleri için plato görevi üstlenen fuar alanından bildiriyor haberciler, magazinciler türlü türlü haberleri. "Ayhan Işık, sarhoş olan Belgin Doruk'u kucağında otel odasına taşıdı", "Fuarı ziyaret eden Devlet Başkanı Gürsel’e Ruslar, Sputnik maketi hediye etti", "Vestel pavyonunda, Dünya Kupası renkli yayınlanıyor", "Metin Oktay ile Ajda Pekkan, Zeki Müren'i izlerken büyük aşk yaşıyor" gibi nice haber, nice manşet…
İlerleyen yıllarda Erkin Koray’ın bir gazino patronuna silah çekmesinin sebebi, İbrahim Tatlıses'in alt kadrosuna alınmasıydı. Birkaç yıl konuşulan bu olay unutulmadan gazinolar yok olmaktan kaçamadı. Fuar eski ticari yapısına dönerken, neonlar yavaş yavaş söndü. Emel Sayın Evren Paşa'yı makamında ziyaret etti, Zeki Müren Bodrum'a yerleşti ve İzmir yakamozu kostümü dolaba gömüldü. Herkes Fuarı özledi, ama çok da konuşmadı. Kültür Park üzerine çöken gölge bulut, 2000’li yılların başına kadar dağılmadı. Ta ki İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina "İzmir'i Fuarlar kentine çevireceğim" diyene kadar. Fuar yeniden yaratılmanın ışığına kavuşuyor, Kaskatlı havuz her gün başka bir sanatçıyı ağırlıyordu. Bir yandan yazar okur buluşmaları gerçekleştirilirken, diğer yandan şimdilerde sadece Anadolu lezzetleriyle sınırlı kalan alanda, dünya mutfakları halkın ayağına getiriliyordu. Ta ki efsane başkan bir haziran gününde aniden aramızdan ayrılana kadar. İzmir Ahmet Piriştina’ya ağlıyor, Fuar ise ona şefkatle sarılan babasını kaybettiğine. Her ne kadar konsept aynı şekilde devam ettirilmeye çalışılsa da ne yazık ki liyakatsizliğe mahkûm edilmenin çığlığı var İzmir Enternasyonal fuarında.
Yılmaz Özdil bir yazısında ne güzel ifade etmiş.
“İncecik iplikle bileğinize bağlanmış kırmızı balonu, sanki dünya avucunuzdan kayıp gidiyormuş gibi, elinizden kaçırdığınız yeri hatırlıyor musunuz? İzmirliler hatırlar, fuar’dır mutlaka. Siz, kısaca “İzmir Fuarı” diyorsunuz... Size öyle geliyor! Mustafa Kemal’in şerden hayır yaratan vizyonuyla, İzmir yangınının cayır cayır alevlerinde yeşeren zümrüt... Anka kuşu misali, küllerinden yeniden doğan ulusun yuvasıdır orası.”
Benim de hasret ve özlemimi, umutla sarmaladığım bir hayalim var. Zümrüdü Anka kuşunun kanatlarının, yine kültür parkta göğe doğru yükseldiğini görmek. Her sohbete bir şarkı iliştirme alışkanlığım, radyoculuğum temelli galiba. Yazının veda şarkısı Erol Evgin ve Emel Sayın düeti olsun “İşte Öyle Bir Şey”…
Tüm çocuklarımızın günü kutlu olsun. Kendi değerlerinin bilinciyle büyüsünler. Ve yetişkinler, içinizdeki çocuğun bayramı kutlu olsun. Sarılın artık ona…