İlkbaharı çok seviyorum. Doğanın uyanışı, her taraf yemyeşil, kuşlar cıvıl cıvıl.
Ünlü şairimiz Ataol Behramooğlu’nun dizelerindeki gibi “Yaşadıklarımdan
öğrendiğim bir şey var/ Yaşadın mı büyük yaşayacaksın/ Irmaklara, göğe, bütün
evrene karışırcasına/ Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir
armağandır/ Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana”
Özellikle nisan, mayıs ayını kaçırmamaya çalışıyorum. Sonra tahammülü
olmayan sıcaklar bastırıyor. Şimdi papatyalar, laleler, gelincikler, katır tırnakları,
yüzlerce kır çiçekleri, yeşilin binbir tonu sizleri karşılıyor. Çocukluk arkadaşım
Hasan Olçaylı, “Ahmet sen doğayı çok seversin, gel seni Sındırgı Çaygören
Köyü’ne götüreyim. İki gün şehirden uzak ruhunu terapi yaparsın” dedi. Canım
Egem, Balıkesir’im, leylekleriyle ünlü Sındırgı’yı bilmez miyim. Hele “Sındırgı”
denilince kuşların profesörü Mehmet Sıkı hocamın memleketi gelir aklıma. İzmir
kuş cennetinin yok olmadan günümüze kadar yaşatılmasında Prof. Dr. Mehmet
Sıkı’nın 40 yıllık mücadelesi var. İzmir Kuş Cenneti’nde yaşayan canlıları anlatan
imzalı kitabı dolabımda. Amerika’da doğa bilimi üzerine araştırmalar yapan Yale
Üniversitesi’nin dünya üzerinde yer alan en değerli sulak alanlar listesinde İzmir
Gediz Deltası’nı ayrı bir yazı konusu yapmıştım.
Çaygören Köyü’nden fotoğrafları sosyal medya hesabımdan paylaşınca Mehmet
Sıkı Hocam aradı. Sındırgı’da gitmemi görmemi istediği yerleri sıraladı.
Sındırgı’nın simgesi ve ilçenin tanıtım kitaplarına giren 70 yıllık kunduracı Ahmet
Karagöz’ü ziyaret ettim. Düşünebiliyor musunuz aynı mesleği severek 10
yaşından beri yapan ve 80 yaşında olmasına rağmen işine koşarak gelen bir
çınar ile sohbet ettim. Ahmet Karagöz’e, “Prof. Dr. Mehmet Sıkı sizi neden bu
kadar seviyor” diye sorduğumda imzaladığı kitabını uzattı “Sen oku” dedi.
Kitapta, “Sındırgı’nın en sevilen esnafı, baba yadigarım Ahmet Karagöz’e en
derin sevgilerimle” yazılıydı.
Çaygören Köyü’ndeki evler yamaçlara kurulmuş, baraj manzaralı. Bilirsiniz
suyun olduğu yerde doğa adeta çıldırmışçasına görkemli olur. Anadolu’mun
güzel insanları, köylüleri de bir o kadar gönlü bol ve misafirperverlerdi. Elinde
müzik çaları ile gördüğümüz yaşlı köylü kadın “Hoşgeldiniz” diyerek oynamaya
başladı, biz de onu yalnız bırakmadık danslarına eşlik ettik. Boynunda renkli
kolyeler ve on parmağının 10’nda da farklı yüzükler bulunan neşeli teyzemizin
adının ‘Yüzüklü Esma’ olduğunu öğrendik. Sonra bizi evine davet edip çay ikram
etti. Baraj manzaralı eski yapı evine hayran kaldım. Bir daha bir daha gitmek
isterim. İlkbaharın güzelliklerini kaçırmayın son 20 gün.