Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa (henüz Atatürk soyadı verilmemişti), 7 Mayıs 1926 Cuma aksamı uzun bir yurt gezisine çıkmak amacıyla Ankara’dan törensiz bir şekilde ayrıldı. Gezide Eskişehir, Afyon, Konya, Mersin, Adana, Bursa ve Balıkesir’i ziyaret edecek; en son İzmir’e gelecekti. Uzun zamandır Ulu Önder’i yok etmeyi düşünen, çoğu Atatürk’ün yakinen tanıdığı eski İttihatçılar olan, hükümetin kötü niyetli muhalifleri ve onların maşası vatan hainleri, Cumhurbaşkanı’nın bu gezi programını önceden bildiklerinden, körfezden tekneyle Yunanis-tan’a kaçmanın kolay olacağını düşünerek suikastı İzmir’de gerçekleştirmeyi planladılar.
Üstü açık resmi aracıyla Basmane Garı’ndan, kalacağı otele giderken geçeceği Anafar-talar Caddesi (Kemeraltı Caddesi) üzerindeki Kemeraltı Camii’nin bulunduğu üç yol ağzı suikast yeri olarak seçilmişti. Kavşakta, araç zorunlu olarak yavaşlayacağından pusu kurulma-sı kolay olacaktı. Saldırı aniden silah ve bombalarla birkaç hain tarafından gerçekleştirilecek ve Gazi mutlaka öldürülecekti. Ne var ki tetikçileri motoruyla Sakız Adası’na kaçıracak olan hain Giritli Şevki, son anda kuşkuya kapılarak kendisinin orta yerde bırakılacağını düşünüp, suikastı tüm ayrıntıla-rıyla emniyet yetkililerine ve valiye anlattı. İhbarda bulunduğu için affını istedi. Suikastın öğrenilmesi üzerine, Atatürk’ün Balıkesir’den İzmir’e gelişi bir gün ertelendi. Bu arada olaya karışanlar birer birer yakalanarak suikastı düzenlediklerini itiraf ettiler. İl yetkililerinin geziyi erteleme önerilerini dikkate almayan Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, 16 Haziran Pazar aksamı İzmir’e gelerek Kordon’daki Naim Palas Oteli’ne (şimdiki Atatürk Müzesi) yerleşti. İstiklal Mahkemesi Heyeti’nin Ankara’dan gelip yargıla-mayı hemen başlatmasını emretti. Mahkeme heyeti iki günde apar topar geldi ve zaman yitir-meksizin suikasta adı karışan, aralarında Atatürk’ün eski silah arkadaşı olan paşaların da bu-lunduğu üst düzey kişilerin tutuklanmalarına girişti. Yargılama, Milli Kütüphane’nin yanındaki Milli Sinema (şimdiki Devlet Opera ve Balesi) salonunda, yargıç Ali Çetinkaya (adı İzmir’de bir caddeye verilmiştir) başkanlığında başladı. Bu arada önce Başbakan İsmet İnönü, 20 Haziran’da ve daha sonra Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak da 29 Haziran’da İzmir’e geldiler.
Yargılama başlayınca Atatürk mahkeme heyetini etkilermiş gibi görünmemek amacıy-la İzmir’den ayrılmak istedi ama olayın tamamen dışı ve uzağında kalmayı düşünmüyordu. Bu kaygılarını giderecek en uygun yer olarak, o dönemde Türkiye’nin oldukça ünlü sayfiye ve kaplıca merkezi olan Çeşme Ilıca’yı gördü ve görevlilere Çeşme’ye gideceğini bildirdi. Neden Çeşme? Cumhurbaşkanı’nın Çeşme Ilıca’yı seçmesinin 2 nedeni vardı: Toplum tarafından en bilineni, Çeşme’nin İzmir’e yakınlığı ve ikamet kolaylığıdır ama asıl neden, Ilıca’nın kaplıca merkezi oluşudur. Çünkü Gazi, 1918 yılında böbrek rahatsızlığından dolayı Çekya’nın Karlovy Vary (Carlsbad) kentinde bir ay kadar kaplıca tedavisi görerek şifa bulmuştu. Bu vesileyle, sağlığına iyi geleceğine inandığı yeni bir kaplıca kürü daha yaparak dinlenmeyi düşünmüş-tü. Nitekim Ilıca’da kaldığı süre zarfında her gün kaplıca banyosu yapmıştır. Kararını son anda verdiğinden, Çeşmelilerin Ulu Önder’i en iyi şekilde ağırlayabilmeleri için yeterli zamanları yoktu. Çeşitli yoksunluklara karşın, yöre halkı elinden gelenin en iyisini yaparak Gazi’yi rahat ettirebilmek için özveriyle çabaladı.
Valiliğin emriyle zaman yitirmeksizin Çeşme İzmir şosesinin yer yer yıkılmış yan duvarlarının onarımına başlandı. Gazi’nin ikameti için, baştan dönemin en ünlülerinden sayı-lan Rasim Palas Oteli düşünüldüyse de rahatlık ve güvenlik sakıncalarından dolayı vazgeçildi. Çaresizlikle uygun bir yer aranırken, 1922 İzmir Yangını’nda tamamen yanan Kraemer Palas Oteli’nin sahiplerinin kızı Madam Kraemer, Ilıca sahilindeki evini Gazi’nin ikametine özgü-leyebileceğini belirtince sorun çözüldü. Konut hemen badanalanıp temizlendi ve içi uygun mobilyalarla donatıldı. Bu onur verici ziyaret bir gün öncesinden, Kaymakamlık tarafından Çeşme halkına davul çalan tellallar tarafından duyuruldu. İlkokul öğrencilerine kısa sürede şiirler ve methiyeler ezberletildi.
Çeşme’ye gidiş Ulu Önder Atatürk 30 Haziran 1926 Çarşamba günü öğleden sonra, yanında İsmet ve Fevzi Paşalar ile birlikte, Urla üzerinden Çeşme-Ilıca’ya geldi. Önce Urlalılar ve sonra Alaça-tılılar kendisini yolda durdurarak kurdukları kürsülerde nutuk söylemesini istediler. Atatürk, Alaçatı’da yaptığı kısa konuşmada; suikastın halk üzerinde yarattığı üzüntüyü dağıtmaya çalışarak hükümete inanılmasını öğütledi. Suikastı öğrendikten sonra İzmir’e gel-diğinde, Anadolu Ajansı kanalıyla Türk halkına yayınladığı bildiride kullandığı ünlü sözlerini Alaçatı’da da yineledi:
“Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” O, onurlu ve sevinçli günün sabahında çoğu yaylada olan Çeşmeliler işlerini güçlerini bırakarak temiz giysilerini giyinip berberlerde tıraşlarını oldular. Evlerindeki en güzel halıla-rını hayvanlarına yükleyip Ilıca’nın yolunu tuttular. Köyün meydanını ve İzmir yönünden girişini halılarla kapladıktan sonra, Büyük Kurtarıcı’yı heyecanla beklemeye başladılar. Konvoyun önündeki üzeri açık arabanın sağ arkasında oturan Atatürk uzaktan göründüğünde, heyecanını gemleyemeyen bazı insanlar üstlerini başlarını parçalayarak kendilerini arabanın önünde yerlere attılar. Görevliler halkın taşkınlığını zorlanarak yatıştırdı. Konvoy köye girdiğinde Atatürk, arabasını halıların önünde durdurup aracından indi. Üzerinde koyu renk takım elbise vardı. Bir yıl önceki Şapka Devrimi’nden sonra sürekli kullandığı fötr şapkasını sallayarak halkı açık başıyla defalarca selamladı. Her ne kadar gülümseyip belli etmemeye çalışıyor idiyse de ciddi bakan yüzü solgun, üzgün ve kaygılı görünüyordu.
Rüzgârdan uçuşan saçlarını birkaç kez eliyle geriye yatırdı. İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak’ı iki yanına alarak halıların üzerinden köy meydanına (Rasim Palas Oteli’nin önü) doğru yavaş adımlarla halkı izleyerek, konuşmadan yürümeye başladığında diğer zevat arkalarından takip etti. Yürüyüş sırasında galeyana gelen halkın coşkusu doruktaydı. Görevliler, kendilerini Gazi’nin önüne atanlara güçlükle engel olabiliyordu. Meydanda, bir otel başucu komodininin üzerine serilen bayrakla basit kürsü kurulmuş, karşısına kahvehane sandalyeleri sıralanmıştı.
Ilıca’da sıcak karşılama Atatürk ve yanındakiler alkışlar, davul zurna sesleri ve halkın içten tezahüratı arasında sandalyelere oturdular. Sonra bir sessizlik oldu ve kürsüye Çeşme Kaymakamı Refik İsfendiyaroğlu geldi. Heyecandan titreyen dudaklarıyla konuklara kısaca “hoş geldiniz” diyebildi ve kürsüyü ilkokul öğrencilerine bıraktı. Öğrenciler ezberledikleri methiye ve şiirleri ardı ardına coşkuyla okudular. Aşırı heyecanlanan bir öğrenci okumakta olduğu şiiri tamamlayamayınca ağlamaya başlayıp, koşarak Atatürk’ün dizlerine kapandı. Gazi çocuğu şakaklarından tutup kaldırdı ve alnından öptü. Şiirlerin okunması tamamlandığında, Atatürk kürsüye gelerek kendisini nefes almadan, can kulağıyla dinleyen Çeşmelilere özetle; hükümetin icraatlarının halkın iyiliği için olduğunu, vatan hainlerinin bunları anlamadığını, başına bir hâl gelirse, kimsenin üzülmemesi gerektiğini, çünkü kurulan Cumhuriyet’in sonsuza kadar yaşayacağını söyledi.
Suikastın halk üzerinde yarattığı olumsuz etkiyi dağıtabilmek ve kendisinin, bu olaydan hiç etkilenmediğini belli etmek amacıyla, halktan zeybek oynamasını istedi. Bunun üzerine, davul zurna ekibi yörede en iyi bilinen oyun olan İzmir Kordon zeybeğini çaldı. Çeşmeli gençlerden İbrahim Kabadayı (lakabı Kolovo idi) zeybeği tam figürlerini uygulayarak oynayınca Atatürk, çalınan ve oynanan hareketli zeybeği, biraz da Rumeli ezgilerine benzettiğinden çok beğendi. İbrahim’i yanına çağırarak elini öptürdükten sonra, cebinden çıkardığı bir altın lirayı gencin avucuna koydu. İbrahim, baştan parayı almak istemedi ama görevliler derhal müdahale ederek, Gazi’ye karşı gelinemeyeceğini kaş göz işaretleriyle belirttiler. Altın liranın o zamanki değeri 6 lira 70 kuruştu ve küçük bir ailenin aylık giderlerine fazlasıyla yeterdi. Karşılama töreni bittiğinde, Atatürk yanındaki heyetle birlikte ikametine ayrılan Madam Kraemer’in evine doğru yürümeye başladı. Ellerinde bayraklarıyla Çeşmeliler, büyük bir coşkuyla “Yaşa! Varol!” sesleri arasında kendisine eşlik ettiler.
Hava kararıncaya kadar evin önünde toplanarak tezahürat yapıp methiye okudular. Bu arada davul zurna ekibi ise, hiç dur-madan Atatürk’ün sevdiği Rumeli oyun havalarını çalıyordu. Bir aralık evin balkonuna çıkan Atatürk, Çeşmelileri eliyle selamlayarak evlerine git-melerini istedi. Bunun üzerine halk, karanlık basmadan dağılmaya başladı. Konuklara evin arka avlusundaki sundurmanın altında yorgunluk kahveleri sunulduktan sonra, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak İzmir’e geri döndüler.
Rasim Palas Oteli’nde danslı yemekler ve halkın ileri gelenleriyle temas O gece Atatürk’ün onuruna döneminin en lükslerinden olan Rasim Palas Oteli’nde danslı yemek düzenlendi. Gazi’ye en üst düzeyde hizmet sunabilmek amacıyla, İzmir’den yol yordam bilen şef garson Reşat Bir (Org. Çevik Bir’in amcası) getirtilmiş, ayrıca çaldığı mü-zikle İzmir’de aranan bir müzisyen olan akordeoncu Fikri Bey ve arkadaşları da unutulmamıştı. Serviste, otelin sahibi Rasim Lenger Bey’in eşi Pakize Hanım’ın çeyizinde bulunan yemek takımları kullanıldı. Aralarında İzmir’in ileri gelen yerli ve Levanten ailelerinin de bulunduğu yaklaşık elli kişinin katıldığı ilk akşam yemeğinde Atatürk, açılış dansını yanında oturan otel sahibesi Pakize Hanım’la (bu satırların yazarının halasıdır) yaptı. İzmir sosyetesinin alımlı hanımları, eşi Latife Hanım’dan boşanmasının üzerinden henüz bir yıl bile geçmemiş olan ülkenin en gözde bekârıyla dans pistinde iki tur dönebilmek için birbirleriyle kıyasıya rekabete giriştiler.
Başta İş Bankası Genel Müdürü Celal Bayar’ın baldızı Cemile Hanım olmak üzere, yemeğe katılan hanımların çoğuyla, Viyana Vâlsi ve Foks Trot gibi dönemin moda danslarını yaparak gönüllerini fetheden Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa 45 yaşındaydı; yaşamının en olgun ve yakışıklı dönemini geçirirken, Türk toplumuna Batılılaşma konusunda danslarıyla önderlik ediyordu. Yöre halkı, ne yazık ki yemek salonuna giremedi ama içeride yaşananları görevliler-den azar işitmeyi göze alarak pencere aralıklarından seyretmekten de geri kalmadı. Atatürk, geldiğinin ikinci günü öğleden sonra evin önündeki ahşap iskeleden (banyo) denize girmek istedi. Askılı mayo ve bornozuyla iskeleye kadar yürüdü ama havanın rüzgârlı, denizin dalgalı olması nedeniyle denize girmekten vazgeçerek eve geri dönüp kaplıcaya girdi.
Ege Denizi’nin yazın sürekli esen ünlü poyrazı Gazi’yi, Ilıca’da kaldığı müddetçe o kadar rahatsız etti ki Ankara’ya döndükten sonra bile Çeşme’den gelenlere, “Ilıca’da o rüzgâr hala esiyor mu?” diye sormayı sürdürdü.Rasim Palas Oteli’nin üst katındaki, bir tür lobi gibi işlev gören, klasik mobilyalarla döşeli, balkonlu orta oda, Cumhurbaşkanı’nın halkı dinlemesi amacıyla yeniden düzenlenmişti. Öğleden sonraları bu odada kahvesini içen Gazi, genellikle İzmir’den gelen ticaret erbabıyla, ülkenin ekonomik ve siyasi gidişatıyla ilgili derinlemesine konuşmalar yapıp halkın dilek ve şikâyetlerini dinledi. Bu sohbetlere katılanlar çoğunlukla, 3 yıl önceki İzmir İktisat Kongresi’ne de katılmış kişilerdi ve suikastın ayrıntılarını çok merak ediyorlardı ama Gazi, konu mahkemeye intikal etmiş olduğundan, bu yönde yorum yapılmasını ve soru sorulmasını yasaklamıştı.
İstiklal Mahkemesi Heyeti Ilıca’da Danslı yemekler 6 Temmuz Salı gecesi dışında her akşam yinelendi. O gece, artık ka-rar verme aşamasına gelmiş olan, dolayısıyla Gazi’nin fikrini alma gereğini duyan İstiklal Mahkemesi Heyeti, İzmir’den gelmiş ve sabahın ilk saatlerine kadar Madam Kraemer’in evinin alt salonunda Atatürk ile görüşmüştü. Tarihçiler bu toplantıda, Cumhurbaşkanı’nın mah-kemenin verdiği idam kararlarını sözlü olarak onayladığını belirtirler.
Çeşme’den sessiz ayrılış Atatürk 8 Temmuz 1926 Perşembe günü öğleden sonra Ilıca’dan sessiz bir şekilde ayrıldı. Eşi Latife Hanım’dan boşandıktan sonra sürekli kaldığı Naim Palas Oteli’ne yerleşti. Ertesi gün de trenle Ankara’ya gitti. Aynı gün İstiklal Mahkemesi, İzmir Suikastı’yla ilgili 15 kişiyi idama mahkûm ettiği kararını açıkladı. Tutuklu olanların cezası 13/14 Temmuz gecesi suikastın yapılması planlanan yerde infaz edildi. Atatürk’ün gidişini sonradan öğrenen Çeşmeliler, uğurlama etkinlikleri yapamadıkları için üzüldüler ama Gazi’nin, Çeşme’ye gelişi dolayısıyla, özellikle kış aylarında ciddi sorun-lar yaşadıkları Çeşme İzmir şosesinin yoğun bir çalışmayla kısa sürede onarılmasına çok sevindiler.
Ulu Önder Atatürk’ün Ilıca’da sekiz gece yattığı Madam Kraemer’in evini çok sonraları, Çeşme eşrafından işadamı İbrahim Subay satın aldı. Bir süre pansiyon olarak kullanılan bina, sahibinin ölümünden sonra çocuklarına miras olarak kaldı. Ne var ki aile, Anıtlar Kuru-lu’nca tescil edilmesi gereken bu uğurlu evi, yerine otel yaptırmak amacıyla Çeşme Belediyesi’nin izniyle yıktırdı. Halen evin boş arsası Ilıca sahilinde olup, yeni açılan Çeştur Ilıca Kafe’nin karşısına denk düşmektedir. Atatürk’ün Çeşme Ilıca’da geçirdiği günlerin ayrıntılarını anlatan tek kaynak kitap, bu satırların yazarı Mehmet Culum’un “Azab Ağa” romanıdır. İzmir Suikastı’ndan dolayı sıkıntı-lı bir dönem yaşandığından, ne yazık ki Cumhurbaşkanı Atatürk’ün Çeşme’de çekilmiş hiçbir fotoğrafı yoktur. Koleksiyoncuların Çeşme’de çekildiğini iddia ettikleri bazı fotoğraflar ise, başka yerlerde veya zamanlarda çekilmiş fotoğraflardır. Çeşme halkı Ata’sını sekiz gece ağırlamış olmaktan mutlu ve gururludur; heyecanla Ulu Önder’e yakışır bir müzeye kavuşmanın beklentisi içindedir. Atatürk’ü özlem ve rahmetle anıyoruz…
Kaynak : Mehmet Culum
Kaynak Linki : https://www.bruxelleskorner.com/makale/ataturkun-cesmeye-gelisi-427