Araf diye bi yer var.
Ne kalabildiğiniz , ne gidebildiğiniz ne istediğinizi bilmediğiniz.
Toprak zeminde, toz bulutlarının arasında kendinizle çift kale maç yapmak gibi bir şey bu.
90 dakika uzatmalarının, doksan yılı bulması sarmalında kırmızı kart görmekten imtina ederken, böğrünüze yediğiniz kramponların acısına hiç bir merhemin iyi gelmeyeceği farkındalığıyla “acımadıkiii” deyip defansa koştuğunuz bir mahalle sahası Araf.
Rakip kendin, tekme savuran kendin, skora koşan yine sen.
Bahisçilerin hep trübünde olduğu, hiç bir kalp projesine hizmet etmeyen bir zaferin mücadele alanı araf.
Kafana fırlatılan pet şişeden su içme sevdasına düşer gibi yapıp, dudaklarını ıslattığın, yorgunluktan tükenen gözyaşlarının yüzünde bıraktığı izi, balçıkla sıvadığın o yer.
Güneşin balçıkla gölgelenemeyeceğini bile bile üstelik. İdmansız maça çıkılan , lokasyonu konuma kayıtlı kerbelada bir kuyu Araf. Gerçek şu ki arif olmadan çıkılmayan yer araf, celal olmadan cemale yükselemediğin.
İllaki bir süre konaklamanın zorundalığında olduğun, aksi halde cennetin yasak elmasından, hurma ve hurisine varamayacağın bir zoraki durak yani.
Ölene kadar debelenmek mi ?, bir süre yedek kulübesinde kendini seyre dalıp, gördüklerinden korkmak mı?
Evet korkmalısın, hata yapmalısın, saçmalamak lüks olmamalı.
Sensin bu, olguların olgunlaşmadan sahadan çıkma şansın yok.
Yarayı kaşıyarak kanatmadan anlamıyor insan aslında acının nerede olduğunu.
En tuhafı ne biliyor musunuz?
Acının bile güzeli olduğunu farketmeniz.
“NARİN lerin nefse kurban gittiği bir evrende, sana düşen acının şikayet şımarıklığından uzaklaşmak zorundasın”
Kaderi yenme şansın yok belki ama, kederi yenmek asli görevin canım ben.
Yeterince kan revan olduysa ortalık, şimdi koşarak uzaklaşma zamanı sahadan.
Soyunma odasına bile uğramadan…
Her türlü zaferin yakıştığı İzmir, günün kutlu olsun.
Senin çiçeklerinin yüzü gölgeye düşmeden, güneşe yürüsün
EVRİM KARACABEY I 09.09.2024
www.instagram.com/evrim.karacabey