SIRADIŞI ATATÜRK Rüyaları ve Gizemciliği
“Benim yaratılışımda bir olağanüstülük aramayın. Yaratılışımdaki tek olağanüstü şey TÜRK olarak dünyaya gelmemdir.” Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
Ben hep onun erken gittiğini düşünmüşümdür. Bu düşüncemde yalnız olmadığımı biliyorum. Her ne kadar “Her ölüm erken ölümdür.”, desek de Cemal Süreyya ile ağızbirliği edip, evrensel yasalara ve düzene göre herşey aslında tam zamanında olmaktadır.
Tam bir öndere en çok ihtiyaç duyduğu zaman Türk Milleti’ne geldiği gibi…
Tam bir dehaya en çok ihtiyaç duyulduğu zaman tüm dünya için geldiği gibi…
10 Kasım dokuzu beş geçe gitti.
“Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, o büyük dahi çağımızda Türk Milleti’ne nasip oldu.”, demiştir İngiltere Başbakanı D. Lloyd George.
1929 yılında Pera Palas’taki 101 Numaralı odasına Hintli bir Mihrace geldiğinde elinde kendisine verilmek üzere değerli bir seccade taşıyordu. Hint ipeğinden, altın sırmalarla işlenmiş ve farklı motiflerle süslenmiş bu seccadenin gizlediği mesaj Ata’nın ölümünden çok sonra anlaşılabilecekti: Desenlerin arasında Romen rakamlı bir saat vardı ve 09:07 idi. Hala Pera Palas’ta olan bu kehanet seccadesi yalnızca 2 dakikalık sapmayla bir mesaj ulaştırmaya çalışmıştı.
Kim bilir, zaman belli ki onun için çok da önemli bir konu değildi. Asıl önem verdiği zamansızlıktı belki de. Zamanından ötesini görme yetisine sahip, öngörüleri yıllar sonra bile hala anlaşılmaya devam eden zamansız bir ruhtu Atatürk. Ergun Candan’ın Gizli Yönleriyle Atatürk kitabında gezinirken Gazi’nin zaman yolculuğu yapabilen bir gezgin olduğunu düşünmeye başladım.
“Atatürk düşüncesi asla yaşlanmadı. O sadece geçmiş değil aynı zamanda gelecektir.”, diyen Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov ile aynı fikirde olmamak mümkün değil.
Başarılı bir komutan ve dünyaca saygı duyulan bir lider olmasında sıradışı yapısı, güçlü sezgileri, geleceği öngörebilen, gelecekle ilgili doğru haber alabildiği rüyaları da büyük rol oynamıştı.
Henüz 25 yaşındayken yaptığı konuşmada:
“Bir gün gelecek ben, hayal olarak kabul ettiğiniz bu inkılapları başaracağım. Mensup olduğum Türk Milleti bana inanacaktır.
…
Saltanat ortadan kalkacaktır…. Din ve devlet işleri birbirinden ayrılacaktır… Batı medeniyetine girmemize engel olan yazıyı atarak Latin kökünden bir Alfabe seçilecektir… Kadın ve erkek arasındaki farklar kalkacaktır. Her şeyimizle batılı olacağız. Emin olunuz ki hepsi bir bir olacaktır.”, dediğinde Osmanlı Devleti’nin başı ve Halife henüz II. Abdülhamit idi.
Hepsini dediği üzere tek tek, adım adım, önündeki engelleri elinin tersiyle ata ata, bir bir gerçekleştirdi. Tüm dünyanın gözü önünde yapılamayacakları yapıp imkansızlıkları aşarak müthiş bir ortak bilinç yaratarak koskoca bir millete ruh verdi.
***
Geleceği görmekten öte sanki biliyormuş gibi konuşması ve riskli kararlar alması, çevresindekileri korkuttuğu kadar sonuçlarına da şaşırtıyordu. Böylece, her söylediği harfiyen olan bir lider etrafında olanların ona güvenleri daha da artıyordu.
“Bir yolcunun yolda yürüyebilmesi için ufku görmesi yeterli değildir… Ufkun ötesini de görmesi gerekir.” sözünü sanırım ancak ileriyi görme yeteneği doğasında zaten var olan birinin söyleyebileceği bir söz olabilir.
Öyle ki, çeşitli konuşmalarında sanki bir kâhin gibi diğer ülkeler hakkındaki düşüncelerini ve dünyanın geleceğini dile getirdiğinde:
Yıllar öncesinden Amerika, İngiltere ve Fransa bir daha Dünya Savaşı gibi bir savaşın yaşanmayacağını söylerlerken Atatürk 2. Dünya Savaşı’nı kastedip Avrupa’da olacak büyük bir savaştan söz eder ve bu savaşı Almanya’nın başlatacağını,
İngiltere Kralı Edward’ın Madam Simpson ile tahtı arasında kalıp tahtını kaybedeceğini,
Rusya’nın 60 parçaya bölüneceğini,
Memleketimizde bir ihtilal olacaksa, bunun liderliğini Celal Bayar’ın yapacağını,
Ve daha nice öngörüsünü çekincesizce söylüyordu.
"Atatürk’ün dünyanın gidişi hakkındaki görüşleri, insanı ürkütecek kadar doğru çıkmıştır.”, diye yazmıştır İngiltere’de Times Gazetesi.
***
Savaşırken cephede onu izleyenler birçok kez ölüm tehlikesi geçirip mucizevi şekilde kurtulmasına şahit olmuşlardır. Anafartalar’da savaşırken Kireç Tepe’yi ele geçirmeye çalışacak olan askerle bir türlü yerlerinden kıpırdayamazlar. O kadar çok kurşun yağıyordur ki düşman cephesinden… Askerlerin yanına giden Atatürk neden geçemediklerini sorunca askerler, bu kadar kurşun yağmurunun arasından geçmenin mümkün olmadığını söylediler. Bunu duyar duymaz bir an bile düşünmeden tereddütsüz kendini öne atan Mustafa Kemal:
“Oradan böyle geçilir! ” deyip fırlayınca tüm askerleri de peşinden koşarak karşıya varıp tepeyi ele geçirirler. O dar geçitten askerlerle birlikte vurulmadan nasıl geçtiği hiçbir zaman anlaşılamamıştır.
İngiliz İstihbarat Subayı ve yıllarca Atatürk’ü karaladığı gerekçesiyle yasaklanan Bozkurt adlı kitabın yazarı H.G. Armstrong ise şöyle kaleme alıyordu onu:
“Çanakkale Savaşı’nda Mustafa Kemal’in bulunduğu bölge yoğun topçu ateşi altında kalmasına rağmen, O’na bir şey olmamıştır. Hatta Mustafa Kemal, bizlere nispet olsun diye gözümüzün önünde siperler arasında dolaşmakta ve sigarasını içmekteydi. Bu yüzden askerleri O’na bir isim takmışlardı; Efsunlu Mustafa Kemal (…) Yanındakiler sipere girmesi için yalvardıklarında O: ‘Hayır, sipere gizlenecek olursam askerlerime kötü örnek olurum’ demekteydi…
…Mustafa Kemal’e bir şey olmuyordu. Çünkü onu vuramıyorduk. Bu kısa menzilde bile avcılarımız onu vurmayı başaramıyorlardı. Vurulmuyordu…Onu vuramıyorduk…
…Sonra duyduk ki Mehmetçik adı verilen Türk neferleri bu inanılmaz olayı gördükten sonra Mustafa Kemal’e bir isim takmışlardı : Efsunlu Kemal…”
Belki de bu yüzden kendisine isabet eden bir şarapnel parçası göğsündeki saate denk gelerek hayatını kurtarmıştı. Daha yapacak çok işi vardı.
İngiliz Generali Sir Charles Townshend şu kelimelerle ifade etmeye çalışmıştı ondaki farklılığı: “Ben şimdiye kadar on beş hükümdar ve Cumhurbaşkanı ile özel ve resmi konuşmalar yaptım. Bu geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal’de büyük bir ruh kudretinin esrarı var.”
***
Birçok öngörüsüyle gelecek olayları bilebildiği gibi kendi ölümüyle ilgili mesajı da gördüğü bir rüyadan almıştır:
Prof. Afet İnan’ın anlattığına göre, 1938 yılının Eylül ayında bir koma atlatmış olan Atatürk, o gece sıkıntılı bir rüya gördüğünü söyler. “…Demek ölüm böyle olacak… Salih’e söyle, ikimiz de bir kuyuya düştük fakat o kurtuldu.”
Kuyuya düşme sembolü Atatürk için ölümü ile ilgili bir haberdi. Yaveri ve gençlik yıllarını birlikte paylaşıp yanından hiç ayrılmadığı Salih Bozok ise kuyudan çıkıyordu. Atatürk’ün ölümünü kaldırmayıp intihara teşebbüs edip hayatta kalmıştı. Kuyudan çıkan oydu.
Aslında daha o kadar çok anlatılacak, onun hakkında öğrenilecek ve şaşırılacak olay var ki… Ergun Candan’ın Gizli Yönleriyle Atatürk kitabını alıp okumanızı ve Atamızı farklı yönleriyle de tanımanızı isterim.
Düşmanlarının bile saygı duyduğu, tüm dünyanın örnek aldığı yüce önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, tüm zamanların gelmiş geçmiş en mucizevi dehası olmaya devam edecektir. Bir kez daha yaşadığımız boyutta vücut buluncaya dek…
***
“Mısır’dan Hindistan’a kadar bütün İslam diyarında köylüler O’nu ‘Allah’ın Sevgilisi’, din adamları ‘İmanın Kılıcı’, siyaset adamları ‘Doğunun Devrimcisi’ diye andılar. Atatürk artık bir yarım Tanrıdır ve Türklerin de babasıdır.” (Fransız gazeteci Marcel Sauvage)
“Atatürk düşüncesi asla yaşlanmadı. O sadece geçmiş değil aynı zamanda gelecektir.” (Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov)
“Atatürk gibi insanlar bir nesil için doğmadıkları gibi belli bir devre için de doğmazlar. Onlar önderlikleriyle yüzyıllarca milletlerin tarihinde hüküm sürecek olağanüstü insanlardır.” (Tahran Gazetesi, İran)
“Atatürk öldü. Barış kubbesinin doğu sütunu yıkıldı. Artık evrende barışı kimse garanti edemez. Nitekim Avrupalı devlet adamları, O’nun 1930’da yaptığı uyarı ve tavsiyeleri dinlememiş ve dünyayı 1939 yılında ikinci büyük savaş felaketinin içine sürüklemişlerdir.” (Sanerwin Gazetesi, Fransa)
ELİF T.DASTORİ I 10.11.2024