KÖTÜ, IŞIKLA SIVANIR MI?
Kara tren içinde korku tünelinde gibiyiz.
Her vagon çürümüş ciğerler, yürek ve ifrazat dolu.
Koridorda attığımız her adımda zombi ile karşılaşıyoruz sanki. Hiç bir farkındalık platformunun etkileşimi yetemiyor.
''Lütfen kabus olsun, uyanınca geçsin” duaları bile iyi kalplerin derinlerinden fısıldıyor gibi.
Sesi tiz, çünkü; korkuyor yüksek volümden. İyiye olan inancımızı yitirmişliğimiz en büyük belamız. Cadde, sokak, kafe, bar hatta çay bahçeleri bıyık altından ergenlere iç geçiren cibilliyetsiz dedeler, bebek kokusunu para kokusuna satan iblislerle dolu.Alevlere teslim canların değersizliğiyle yüzleşiyoruz.
Uyuşturan her şeye zaafiyetli zihinler, şuursuz yaratıkları saldı kalabalığa. Temelinde derin değersizlik, öfke var. Kendini sevemeyen insan, sevmeyi öğretemediğimiz nesillerin varış noktası bu cehennem. Kendini başkasının yerine koymak için zahmet etmemeyi anlarım, kendi özünü görmekten aciz bir toplum hüküm sürüyor. Her geçen gün zorlaşan hayat koşullarından yakınıyoruz ama kolaylaştırmaya üşeniyoruz. Gerçek zorluğu bilmeden, ezbere dayalı sitemlerimiz. Altı yaşında bir çocuğa uçkur çözen adam kendi ayıbıyla yüzleşmemek için öldürüyor sabiyi, dokuz aylık bebeğe öz babası tacizde bulunuyor, cezasını içerde kader mahkumu kesiyor. Güven yedi kat altına girmiş toprağın. Mezardan daha derinde. Kalp organ olmuş, yediverenliğini unutmuş. Geçim derdi, deccali olmuş vatanımın…
Bana gelince; saat güne, gün aylara koşmuş 2025 in ilk ayını ocağa çöreklenen incir ağacının tepesinde uğurluyorum dünyalı olarak sanki.
Çok şükür denizde, gökte hala mavilikler, karanlıkta ay ve yıldızlar ve içimizdeki çarpıklığa inat hizaya gelen gezegenler var göze görünen.
Fazla ciddiye aldığımız hayat planı, bedene ve cebe hizmette kusursuzlaşan benlikler ölümün gerçekliğiyle bile bozmaz oldu istifini. Gelinen noktayı yargılamak hadsizliğinden sıyrıldım gibi. İsyan, şikayet, suçlamak anlamını yitirdi bende, ya da anlamı kaykıldı içimde bi yerlerde. Koptu tellerim, devreleri yakmadan kendi evimin önünü süpürme telaşındayım. İnsanlığa, iyiliğe, koşulsuzluğa tuttuğum alkışların izi avuçlarımda kaldı, onlarıda duaya açıyorum sadece. Kendimi getiremediğim, çözemediğim, tamamlayamadığım, hatalarımı kabüllenirken bile pazarlığa giriştiğim noktada kime hesap sorabilirim ki? Yaşamaya dair pek çok detay çorap söküğü gibi çözülüyor ve izliyorum.
Hissizleşiyor insan seyirdeyken ve amaçsızlaşıyor sıkça. “An” da olmanın muazzam huzuru, içindeki boşluğun amansız ızdırabı arasında git-geller işte.
Ne vakit yön değiştireceği belli olmayan yolda, özgürlüklerimizin dayatmalara maruz kalışlarına, konfor alanını güven alanı sanmalara, görmezden gelmelere, çok sevmelerin, sevilmelerin kendini nimet sandırmalarına isyanda bir tarafım.
Kızgınlıktan, öfkeden, beklentiden arındırma çabasında olduğum bir isyan bu…
Mana arayışında emin olduklarımda var.
Mesela;
Gerçekler gördüklerinizen ibaret değil! Gerçekler gölgede izledikleriniz değil! Gerçekler yüksek zekanızla varsaydıklarınız değil! Gerçekler size dayatılmış öğretiler değil! Gerçekler, yüz yıl sonra hiç önemli olmayacaklar..
YÜZ yıl sonra, dokunduğun her kalbin ışığı zaman tünelinde parlayacak. İşte tek gerçek bu!. Yapay zekanın başa çıkamayacağı tek kuytu, kalp. Önce onu hatırlayın, sonra koruyun yapay olan her şeyden.
Yani bence….
EVRİM KARACABEY I 29.01.2025