Haber Resmi 

 

Duyular olmadan yaşamın tadı yok. Günlük hayatımızda, etrafımızdaki dünyada gezinmek, öğrenmek ve deneyimlemek için duyularımızı fazlasıyla kullanırız. Her duyu, çevremizi nasıl algıladığımız ve onunla nasıl etkileşim kurduğumuz konusunda benzersiz bir rol oynar.

 Bizlere son yıllara kadar genelde beş duyumuz olduğu söylenirdi: görme, duyma, tat alma, koklama ve dokunma.

 Örneğin, görme, görsel dünyayı görmemizi ve yorumlamamızı sağlarken, duyma sesleri işlememizi sağlar. Tat ve koku, tatları ve kokuları deneyimlemede yakından birlikte çalışır ve dokunma, dokular ve sıcaklıklar hakkında bize kritik bilgiler sağlar.

  Bu duyuların hemen hepsi açık, net bir şekilde anlaşılabilen duyularımız olarak bizleri yıllarca mutlu etti. Ama bilim dünyası mutlu olamadı. Çünkü insanın evrendeki fonksiyonları bu beş duyu ile açıklanamadı. Vücudun duyusal girdiyle ilgili bilgileri alma yollarına bakıldığında, beş duyunun yetemeyeceği anlaşılınca iki duyu daha eklendi.

  Bunlardan ilki denge duyusu. Vestibüler duyu denilen bu duyu, denge ve mekansal yönelimimize yardımcı olur. İç kulağın vestibülü tarafından oluşturulan bu duyu, atlıkarıncaya binmek gibi şeyler tarafından etkilenir. Hangi yönün yukarı ve hangi yönün aşağı olduğunu düşünmeden söyler. Buradaki bozukluklar, karanlık bir odada hangi yöne baktıklarını anlayamama veya kolayca dengeyi kaybetme gibi koordinasyon ve hareket zorluklarına yol açabilir.

 İkinci eklenen yeni duyu ise, vücut parçalarımızın birbirlerine göre nerede olduğunu bilmeyi içerir. Bu duyumuzun adı propriyosepsiyon. Bu duyusuz bedenimizin tüm parçalarını koordineli hareket ettiremeyiz. Bacaklarımızı sürekli bakmadan hareket ettirebilmemizi sağlayan duyudur. Motor beceriler ve koordinasyon için çok önemlidir. Bu duyunun sorunları olduğunda, hareketlerde beceriksizlik veya vücut pozisyonunun tam farkında olmama olarak ortaya çıkabilir.

  Ancak gelişen nörobiyoloji bilimi insan yapısının giderek derin devletine sızdıkça yeni duyuların gerekliliğini anladı. Böylece sekizince ve dokuzuncu duyularımızla tanıştık.

  Sekizinci duyunun adı, iç duyu, interosepsiyon. İnterosepsiyon, vücudun fizyolojik/fiziksel durumuyla ilgili duyumları ifade eder. İnteroseptörler, iç organlarımızın ne hissettiğine dair bir his sağlayan iç sensörlerdir. Açlık ve susuzluk interosepsiyonun örnekleridir. Ancak duyu veya psikolojik bir süreç olup olmadığı tartışılmakla birlikte içgörü denilen ve son yılların modası farkındalık uygulamasının güçlü bir aktörü olduğu gerçeği yadsınamaz.

  Geldik son keşfedilen duyumuza. İşte bu bence örümcek hissimiz. Dış dünyayı algılama duyumuz. Bilincimizle yönetemeyeceğimiz bir duyu olarak, dış duyu ya da nörosepsiyon.  Dr. Stephen Porges'in iç dünyadan veya dış dünyadan gelen güvenlik veya tehlike ipuçlarını bilinçsizce algılama ve ardından savunma veya güvenlik davranışlarına geçme kavramı ile açıkladığı bu duyunun bize yararı da zararı da çok fazla.

Bir sokaktan geçiyorsunuz içinizden bir his dikkatli olmanızı önerirken, aniden bir araç hızla yanınızdan geçebilir. Bu, ani bir değişim, birşeylerin olacağına dair açıklaklanamayan bir duyu zannedilirken, birden fazla beyin bölgesindeki vücut sinyallerini birleştiren bir yapı ile "örümcek hissinin" iyi kararlar almamıza yardımcı olduğu ortaya çıktı.

  Peki zararı neresinde derseniz şöyle açıklayayım.  Bu örümcek hissimiz, dokuzuncu duyumuz sadece risk analizini birkaç olayda yapmayabiliyor. Yaşamımızın bütününe de bir davranış cevabı oluşturmamıza neden oluyor. Bu nasıl anlatayım. Örümcek hissimize göre bilincimiz dışı dünyanın yaşanılası, içi güzel doldurulacak bir yaşam sağladığı ana temel hissini bize hissettirebiliyor. Biz o zaman mental, fiziksel ve ruhsal süreçlerimizi iyi durumda tutmayı sürdürecek olayları bedenimizde tetikliyoruz. Ama örümcek hissimiz yaşamın zorluklar, problemler, yükler ile bize doğru geldiği hissine sahipse, işte o zaman mental, ruhsal, fiziksel içimizde istenmeyen reaksiyonlar otomatik olarak başlıyor ve bizler türlü türlü rahatsızlıklar üretiyoruz. Hele bir de örümcek hissimiz, eyvah gittik, battık, sonu yok hissine sahipse, otomatikman tüm bedenimiz kendini kapatıyor. İç sistem çökebiliyor. Bunun da türlü ciddi sağlık sorunları oluyor.

 Tüm duyularımızı duyumsayabilmemiz elimizdeki en önemli silahımız. Düzenli alışkanlıklarla tüm duyularımızı yeniden düzenleyebilir ve geliştirebiliriz.

 Sevgili okurlar, beş duyuyu ne yalan söyleyelim genelde keyfimiz için kullanmayı hepimiz çok güzel öğrenmiştik. Ama bizler bunlardan daha fazlasıyız. Dolayısıyla yeni duyuları öğrenmemiz, adapte olmamız, onları doğru çalıştırmamız gerekiyor.

  Yeni çağda özellikle çocukluk çağından başlayarak, otizm, gelişimsel gerilik, dikkat eksikliği, hiperaktivite, öğrenme güçlüğü, depresyon ve bilimum beden rahatsızlıkları bu duyuların doğru organize edilmeyişleri ile yakından alakalı. Ama merak etmeyin, bu konuda çalışan ve çözüm getiren birçok oluşum tıp dünyasında yerini alıyor. Ancak hepimize düşen bilinçlenmek ve yeni bilgileri yaşamımıza yerleştirmek. İşe örümcek hissinizi test ederek başlayabilirsiniz.

 

PROF.DR.CEYHUN DİZDARER  I  13.08.2024 

www.instagram.com/dizdarer.prof.dr